Kırılma Noktaları

Bazı şeyler var hayatta. Kırılma noktaları diyorum ben. Breakthrough points gibi düşünmeyin ama, daha çok vulnerability points. İnce Memed’de Yaşar Kemal’in “İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli.”, derken bahsettiği o noktaya defalarca temas edildikten sonra idrakımıza geç de olsa önünde sonunda düşen bazı şeyler var hayatta. Oraya dokunulduktan sonra geri dönüşü mümkün olmuyor bence. Bu arada bu yazdıklarım her ne kadar instagramdaki klişe bir aşk metinleri gibi görünse de bu düşünceleri aklıma getiren son zamanlarda kalbimi kilometrelerce uzak hissettiğim bir arkadaşım, dün de yürüyüşteyken yine aklıma bu konu geldikten sonra; bunu blogumda paylaşmam gerektiğine ikna oldum. Durum şu ki, zor zamanlar her durumda bitiyor. Ne kaybı yaşarsak yaşayalım, evrimden sağ çıkmayı başaran yegane bir tür olduğumuzdan; durum ne olursa olsun hayatta kalmaya programlıyız. Zaten neondartellerin fiziksel gücüne karşı da bizi koruyan, yeni durumlara adapte olma mekanizmamız. Ama hafıza dediğimiz şey, yani istemeye de olsa adapte olmak zorunda olduğumuz durumları yaşarken yanımızda olanları beynimize kazıyan; olmayanlarıysa unutmayan ve bir kenara yazan o şey; kırılma noktaları dediğim dokunulmaması gereken yerlere dokunmuş olanları silinmez bir kalemle işaretliyor. Ve maalesef, derinizi yakarak dövmelerinizi sildirebilseniz de, ruhunuzda işaretlenen bu yerleri yaşamınız boyu taşıyorsunuz. Küsüp küsüp barışan arkadaşlar ya da sevgililer; bence birbirlerini çok sevdiklerinden değil, birbirlerinin yanında dönüştükleri insanı seven kişiler. Çünkü gerçekten değer verdiğiniz birinin ruhen size uzaklaşmasını hafızanızdan kazımaya ve olmamış gibi davranmaya bu kadar istekliyseniz, kendinizi içine soktuğunuz delüzyonun tek açıklaması konfor balonunuzu bozmama gayeniz. Bu da zaten sizin sevgi sandığınız şeyi, suyun üzerinde kalmak için kullandığınız bir can simidinden farksız yapıyor. En azından benim için dargınlıktan sonra kolayca hiçbir şey olmamış gibi yaptığım insanlar; hayatımın ağırlık merkezine aslında hiç de yakın olmayanlar. Ancak, eğer küslük uzadıysa; bunun açıklaması, verdiğiniz anlamın büyüklüğünün karşınızdaki kişinin gerçekliğinin taşıyamayacağı kadar ağır oluşuna dayanamıyor oluşunuz. Her ne kadar ironik görünse de; bu, bence dostluğunuzun büyüklüğünün de sizin nezdinizde bir nişanı.  Ben bir süredir hayatımın en iyi dönemlerinden birini yaşıyorum, fakat yanımda olmasını istediğim tek insanlar; benim en dip hallerimi de görmüş ve bahanelere sığınıp kaçmadan çirkin bulduğum yaralarıma gözlerini kaçırmadan bakabilmiş insanlar. Çünkü “prime time” dediğimiz dönemlerde yanımızda bulunmak isteyen insanların bunu ilk önce hak etmesi gerekiyor. Aksi halde dünyanın en güzel şovuna (kendi hayatımıza) bedava bilet dağıtmış gibi oluyoruz. Tabii ki artık yaş aldık (24’üm ve yine de bu kalıbı kullanıyorum evet), o yüzden; “sana küstüm” deyip de çıkaramıyoruz kimseyi yaşamımızdan. Ancak mesafe koymayı da bir “öz şefkat” pratiği olarak görmeyi öğrendiğimden beri kendimi daha da çok seviyorum. Tabii ki, bu yazdıklarımı; “insanlara problemlerinizi sıralayın ve kalanlar sizindir” propogandası yapmak için yazmıyorum. Açıkçası sürekli olarak problemlerinizden bahsetmek sizi sıkıcı biri yapar. Ancak işinizle alakalı bir sıkıntınızı anlattığınızda “Herkesin başına geliyor”, ya da “Çok takılıyorsun” diyerek toksik pozitiviteleriyle sizi sanki kendinizde bir sıkınyı varmış gibi düşündürenleri, yakın çevrenizden elimine etmenizi tavsiye ediyorum. “Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz” diye bir söz var, genelde Kurtlar Vadisi contextinde kullanılsa da; bence hayatımıza implement etmemiz gereken bir strateji. Bazı soğukları unutmak ; tüm hayal kırıklıklarımızı hür irademizle kendi kendimizi içine soktuğumuz delüzyonların eseri haline dönüşüyor. 

Şunlar da hoşunuza gidebilir

1 Yorum

  1. acabalarla dolu bir yazi. aslinda bir yandan hak veriyosun, bi yandan da anlasilmak istiryosun. mantiksallikla duygusallik arasinda gitgeller goruyorum. hem kabul etmedigin seyler var, ama bir taraftan da kabul ediyorsun gibi. çok keskin yargilarin da var, ama onlardan da vazgecebiliyorsun. gunun sonunda naifligini yitirmek istemeyen ama olan bitenlere karsi da dik durmak isteyen birinin dusunceleri var satir aralarinda. onlar gibi de olmak istemiyorsun ama kendince bir yol, cikis bulmaya da gayret edip icindeki dusunceye gore ozgun bir arayis halindeyim demenin sessiz ve ama gurultulu itirazlari olan bir yazi…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir