Güçsüz bir insan için bu yüzden iyilik kavramından bahsedemeyiz. Güçsüzün genelde kötülük yapma insiyatifi yoktur. Belli bir güce geldikten ve yaptığı kötülüğün negatif outcome’ından etkilenmeyecek statudeyken iyiliği seçebilmek iyiyi yaratır bence, o yüzden iyiliği hiç bir zaman güçsüzlüğün çaresizliğine indirgememek lazım.
“O olsaydı benim yaptığımı yapmazdı ama” demek sorumluluklardan bir acil kaçış yolu. Yol vermekten her türlü jeste kadar insanı kısıtlayan bir bencilliğe dönüşmek üzereyken, fark edip cımbızla çekip çıkarmak gerek bu düşünceyi.. İşin aslı şu ki, hiçbir zaman yaptıklarınızın tam istediğiniz şekilde karşılığını alamazsınız, sonuçta herkesin adalet terazisi farklı işliyor. Ben de bunu fark ettiğimden beri “o olsaydı yapmazdı”ları bir nevi savunma mekanizması olarak kullanmayı bıraktım. Çünkü düşündüm de zaten bizi bugün olduğumuzdan daha iyi biri yapan “o olsaydı yapmazdı ama ben yaptım işte”ler değil mi?. Yaya ışığı yanmadan yol vermek, markette klasik poşetleme stresindeki birine hiç sorun değil acele etmeyin diyebilmek.. İlla çok çok büyük olmasına gerek yok, ama demem o ki, çoğu insanın yapmayı tercih etmediği şeyleri yaptığınıza kendinizin de şahitlik etmesi size kendinizi daha çok sevdirmiyor mu? Onun yapmayacağı ama sizin yapacağınız şeyler, aslında karakterinizi boşlukları dolduran bağlaçlardansa; kendi içinde kesinliği olan bir yükleme çevirmiyor mu?
Zaten yapıp yapmama insiyatifiniz olduğunda, iyilik yapmayı seçmek sizi değerli kılmaz mı? Güçsüz bir insan için bu yüzden iyilik kavramından bahsedemeyiz. Güçsüzün genelde kötülük yapma insiyatifi yoktur. Belli bir güce geldikten ve yaptığı kötülüğün negatif outcome’ından etkilenmeyecek statudeyken iyiliği seçebilmek iyiyi yaratır bence, o yüzden iyiliği hiç bir zaman güçsüzlüğün çaresizliğine indirgememek lazım. İyiliği kendin için mi yapıyorsun derseniz, evet, bir noktaya kadar kendim için yapıyorum. Çünkü kendimi kibarken daha çok seviyorum, iyilik yaparken daha sevecen buluyorum, gülümserken mizacım hoşuma gidiyor ve belki de hak etmeyen birine aynı şekilde cevap vermezken zarif olduğumu düşünüyorum… Tüm bunlar kendimi daha çok sevdiriyor bana. Yani evet, en içten iyilikte bile kendimiz için yaptığımız birçok şey var. Ama kendimizi kendimize beğendirmeye çalıştığımız ancak başkalarına show yapmak için başka birinin yardıma muhtaçlığını kullacak kadar alçalmadığımız sürece, iyiliği kendimiz için de yapmakta bir sakınca görmüyorum ben.
Tabii insan karşılık bekliyor elinde olmadan, bunu da inkar edemem. Fakat teoride aynı dili konuşsak da pratikte bambaşka dilleri konuşuyoruz. Örneğin benim sevgi dilim kahvedir. Yani benimle sabahın erken bir saatinde karşılaşırsanız ve kendim içmeden size kahvemi ikram edersem bu aslında benim için önemli olduğunuz anlamına gelir. Fakat muhtemelen sizin gördüğünüz; henüz tam ayılamadığı için yarım ağız konuşan sabah sporunu abarttığı için adım attığı yeri bilemeyen biraz huysuz bir sarışın olabilir ve bir kahve bağımlısı olarak tam açılmayan gözlerimi sizden hiç hazzetmeme yorabilirsiniz. Sonuçta sizin sevgi diliniz uzun konuşmalardan geçiyordur ve benim kahve teklifim sizi başımdan savmak için yaptığım bir antitezdir bu yüzden size göre.
Ya da ikinci bir senaryo hayal ederlim, birine iyilik yaparsınız ve karşılığında size yer fıstığı hediye eder ve siz fıstığa alerjiniz olduğu için kendinize yapılan bir suikast girişimi olarak yorumlarsınız bunu…
Demem o ki, insanları değerlendirirken kapasitelerine göre oranlamalıyız. Çok öfkeli birinin arabanızın lastiği patlamışken görmezden gelip yanınızdan geçmesi onu “kötü” biri olarak yaftalamanıza sebep olabilir, halbuki o öfke problemi tedavisi gördüğü için yolu kapattığınız için size korna çalmadığından dolayı kendini “iyi” biri olarak hissedip kendiyle gurur duyabilir.
Yani kimin neye ne kadar efor harcadığını kendi kapasitenizi referans alarak hesaplayamazsınız. Eğer tek bir referansın evrensel geçerliliği olsaydı tüm maddelerin yoğunluğunu 1 alırdık. Nasıl ki aynı madde farklı yoğunluktaki iki sıvıda üstte ve altta kalıyorsa, davranışlar da farklı insanlarda farklı potansiyellerde yukarıda veya aşağıda şeklinde bambaşka yorumlanabilir. O yüzden de “O olsaydı yapmazdı” dünyanın en saçma cümlesi bence. Evet o olsaydı yapmazdı, çünkü o sen değil. O her sabah koşarak mutfağa gidip kendine bir kahve demlemez, senin güldüğün filme o kadar gülmez, dinlerken dans etmeden duramadığın müziğe senin gibi komik figürlerle dans etmez. O seninle aynı şekilde iyillik yapmaz, çünkü iyiliğin de tek bir rengi yok ve anlaşılan o ki renk körlüğümüzden kurtulmamız için epey bir yol almamız gerekiyor.