- “Karakter”inin bir parçası sandığın şeyler aslında alışkanlıktan ötürü sürdürdüğün davranış kalıplarından ibaret olabilir. “Sabırsız” olduğunu düşünüyorsan; şu ana kadar hiçbir şeyi, beklemeye değeceğini düşünecek kadar istememiş olabilirsin. Ya da “pasif” olduğuna inanıyorsan şuana kadar senin hakkını senin yerine hep bir başkası savunduğu için dik durmaya alışmamış olabilirsin.
- Arkadaşlığı, ilişkiyi, işi sürdürmek için harcadığın çaba, hiçbir zaman iç huzurundan daha fazla olmamalı. Sürekli bir şeyler “bekleyen” taraf olduğunu düşünüyorsan; muhtemelen çok fazla şey beklemiyorsun ama yanlış partiden beklentin var. İletişim kurmak, rahatsızlık duyduğun şeyleri söylemek çok güzel ve takdire şayan eforlar. Ancak artık ikili dinamikler güç savaşına evrilmişse, açık iletişim de vasfını yitirmiş demektir. Yapılacak en mantıklı şey, girdaba giren durumları sürdürüp yeni bir savaş başlatmaktansa kendini toksik ortamdan geri çekmek olabilir.
- Özgüven = her şey tepetaklak olduktan sonra ayağa kalkabilme becerisi. Özgüven dopdolu bir odada iki üç tane anlamlı cümle kurabilmeyle veya omurganı ne kadar dik tutabildiğinle ölçülmez. Eğer seni tanımlayan her şey birden yok olursa hayata mı küsersin; yoksa ne olursa olsun suyun üzerinde mi kalmaya çalışırsın özgüven bunun tanımıdır.
- Ağlamak ayıp bir şey değildir. Bazı insanlar kırıp döker, bazı insanlar ağlar, bazı insanlar günlerce kimseyle ama kimseyle konuşmaz… Nasıl ki duyguları inkar etmek yaratılışımızı inkar etmek demekse, duyguları ifade ediş biçimini de çirkin veya yakışıksız bulmamalısın. Bunlar “sen”in bir parçan, nasıl ki iki elimi kabul ediyorum ama bacağım benim değil diyemiyorsan; duygularını ifade ediş biçimini de aynı şekilde benimsemelisin. (Bu cümleyi özellikle kendime kuruyorum) İnsanların ortasında istemsizce ağlamak ayıp değildir.. Bunlar seni insan yapar.
- En kötü ne olabilir” düşüncesi pesimistik duyulsa da mükemmel bir rahatlatıcıdır. Bir eyleme girişirken olası kazançları değil olası götürüleri de kabul etmek o eyleme karşı duyduğun stresin yüzde ellisini alır. Zaten negatif outcomeini kaldıramayacağın hiçbir işe girişmemelisin.
- Kimi zaman kötü hissetmek de normaldir; her daim mutluluk vertexinde olmaya çalışmak, insanı zaman zaman mutsuz ve keyifsiz olunabileceğini kabul etmekten çok daha fazla hırpalar. Bir olayın akabinde kötü hissetmek ve bu duyguyu 2 haftada tüketmek; duyguyu istemsizce bastırıp aylar sonra nevrotik davranışlar sergilemeye başlamaktan daha sağlıklıdır. Kaldı ki, en dibi gördüğüne inandıktan sonra çıkılabilecek tek yer yukarısıdır. Not: Yukarıya da hemen çıkmaya çalışma, biraz dipte kalıp kendine gel, dinlen. Aniden duygu durumunu değiştirmeye çalışıp kendini hırpalamak yerine yavaş yavaş tadına vararak istediğin ruh halini yakalamaya çalış. Herkese tanıdığın zamanı biraz olsun kendine de tanı.
- Hayatın insanlara bir şeyler borçlu olduğu düşüncesinden vazgeç. Bu hayatta adaletsiz o kadar çok şey oluyor ki. Bugün aynı gökyüzüne göğsünde acıyla bakan o kadar çok insan var ki. Ama sen sadece kendi yaşam öykünü bildiğin için aksilikler sadece kendi başına geliyor zannediyorsun. Eğer zekana gerçekten güveniyorsan; aklını hayatın sana borçlu olduğunu sandığın tüm farazi mutlulukları teker teker listelemek için kullanmak yerine, “yaşamın getirdiği/getirebileceği tüm aksiliklere rağmen nasıl bounce back edebilirim” sorusu üzerine kendini yor.
- Düşündüğünden daha iyisine layıksın. Kendini uzaktan görmüyorsun. Daha çok küçükken bir şablon yüklemişsin isminin altına ve ne yaparsan yap o daracık şablona sığdığını sanıyorsun. Her sabah kendi paranı kazanmak için işe gitmeyi çok normal kabul ediyorsun, içine doğduğu yaşam koşulunu tek nihai gerçekliği kabul eden çabasız insanlarla kendini bir tutuyorsun. Hem deliler gibi çalışıp hem de akşamları aynı enerjiyle spor yapmayı çok normal zannediyorsun, her pazartesi diyete başlayacağım deyip de sen spordayken TV başında pinekleyenlerle kendini bir tutuyorsun . Kısacası içine girmeye çalıştığın, kendine layık gördüğün o küçücük şablondan çok daha fazlasısın.
İstediğinin sana verilmemesinin sebebi senin onu hak etmemen değil; ne istediğini dile getirmeye cesaretin olmaması olabilir.
Düşündüğünden çok daha iyisin ve çabaların fark ediliyor .. En azından tek odağı kendi hayatı olmayan insanlar senin eforlarının farkında. Kendin için kurduğun hayalleri senden önce gerçekleştirmiş olan insanlar senden daha akıllı/çalışkan/güzel/iyi kalpli değil; sadece senden daha cesurlar çünkü istemeye cesaretleri var. Aza tamah ederek aslında mütevazi olmuyorsun, konfor alanında kalmak için bahaneler yaratıyorsun. Allah’tan daha fazlasını istemeyerek onun yapabilirliğine ve sınırsızlığına da şirk koşmuş oluyorsun.